12 Eylül 2011 Pazartesi

Yeni ev,yeni okul,eski sevgili...

Evi taşımak mı bir daha asla...Bugün salonu  hallederim,yarın oturma odasını,halıları,mutfağı... derken 10 gün oldu tam anlamıyla eve yerleşemedim.Balkonda yıkadığım halıların suyu alt kattaki komuşunun çamaşırlarını tekrar yıkadı.İlk günden bıraktığım intibaya bak...Kadının çamaşırları bir alışı vardı ki sanırsın yukardan hortumla çamaşırlarını ıslatıyorum.Altı üstü bir kaç damlacık...Onu da çok gördü çamaşırlarına neyse...Pencereleri temizlerken iki cam kırıldı ki asabım paramparça...Şofbeni takacak hödük kablo kırık dedi. 8 metre kablo aldırdı da  yine yapamadı..Şofben bozukmuş!Başkası eski kablo ile halletti işi...Hödük kayıplarda telefonuma çıkmıyor..Tüp bitmiş 66 TL.Elektriği üstüme alacağım 72 TL.İşe yaramayan kabolo 47 TL.Servis parası 40 TL.Baba evi gibisi yoktu ya...Sen bunlarla uğraşırken norm fazlası ol okulun değişsin,ortamın değişsin,hizmet puanın değişsin çıldıracağım ya...Yarın bir de eski okulumun kaynaşma yemeği var illa geleceksin dediler.Yeni öğretmenlere norm kazığı yiyen eski öğretmenimiz diye tanıştırsınlar artık!.Bir de bu kargaşada 2009'dan beri görmediğim duymadığım bilmediğim eski sevgili çıktı ortaya.Tüm hıncımı ondan çıkardım.Tabiki yalan söylüyorum:) Büyümüş öyle diyor çok hata yapmış ve hep hayatında olmamı istiyor arkadaş gibi!!!Ben mi temkinliyim iki kere kazığının tadını almış biri olarak üçünücüsü asla noktasındayım.Zaten içimde bir şey de kalmamış...Arkadaş olacaksak sorun yok diyorum bir yandan da tırsıyorum acaba aklından ne geçiriyor yine diye...Hayat sakin buralarda..Sıkılıyorum uğraşacak o kadar şey çıkıyor ki bana uğraşmaktan sıkılıyorum.Bu  arada evim çok sessiz...Ev arkadaşı mı lazım acaba bana  düşünüyorum da düşünemiyorum...

28 Temmuz 2011 Perşembe

Keşke olsa diyordum o sınıf birincisi olsun ben ikinci olsam da olur diyordum ama o olmuyordu

Bizim ev okulun tam karşısında piknik alanını andıran o çam ağaçları ile süslü bahçenin hemen altındaydı.Okula bir koşuda gitmek benim için çok kolaydı. Bazen yolu uzatırdım ki başkaları gibi biraz zaman geçireyim isterdim okul yolunda....Ne bileyim belki üç beş arkadaşla okula gidersem kendimi daha güçlü hissedeceğim düşüncesi ya da o yol boyunca biriktireceğim anılar iterdi beni bu yola.İlkokula başladığı ilk günü hatırlamayan var mıdır bilmem.O gün herkes annesi babasıyla ağlaya ağlaya okula gelmişken ben tek başıma gülücükler saça saça okul kapısından girmiştim.Herkesi elinde tebeşir tahtada hüner sergileme yarışı içinde bulmuştum. Sarı saçlı,kısa boylu,mavi gözlü güleç Ali’nin elinde tebeşir A harfi böyle yazılır diye büyükçe bir V çizişini dün gibi hatırlarım.Okul binamız taştandı.Tek katlı birleştirilmiş sınıf sisteminin geçerli olduğu bir köy okuluydu işte.5. sınıfa kadar o okulda kaldım.Matematik derslerinde bahçede çay içip çekirdek çıtlatan köy öğretmenlerimiz;oğlu,kızı dayak yiyince okula koşan öğrenci velilerimiz hiç eksik olmazdı.Gelecek yıllarda matematik dersine edinilen savaş ilanının, uzun yıllar süren çarpışmaların ve yorgunlukların sebebidir bu aslında…Sevdiğim bir kız vardı.Sarı saçları kıvırcık,gözleri kahverengi,teni beyaz,içini okuyamadığım bir kız.Okul dağılırken her gün iki öğrenci kalır sınıfları temizlerdi.İkimizin nöbetçi olduğu bir gündü.Ben okul çıkışında çantamı eve bırakıp hemen döneceğimi söyleyerek eve koşmuştum.Tabi geri dönmedim.Evin penceresinden onun tek başına da olsa merdivenlerden aşağıya elinde süpürke toz yuvarladığını izledim.Nedendir bilmem bu sahne hiç gözümden gitmez.O gün öyle yapmasam o anı hatırlayamazdım der kendimi avuturum.2. sınıfın sonunda o ve ailesi köyden ayrıldı.Seviyordum ama gitmesine de içten içe seviniyordum.O gidince derslerde rakibim olmayacak,o kadar ders çalışmak zorunda kalmayacaktım.İlk günlerdeki sevincim yerini hüzne bıraktı.Evet onu özlüyordum ve elimden hiçbir şey gelmiyordu.Keşke olsa diyordum o sınıf birincisi olsun ben ikinci olsam da olur diyordum ama o olmuyordu…Günler geçiyor ve ben sarı saçlımı unutuyordum.Kış günü babamın kar küreyişi gelir aklıma …Kargalar b..unu etmeden kalkan ve okul yolunu açan babam.Anadolu lisesi sınavları için köyde kimsede olmayan kitapları bana alan babam.okulun bahçesinde arkadaşlarıyla voleybol maçı yapıp yense de yenilse de bir kasa koladan bana da hak çıkaran babam gelir aklıma.Komşumuz oğlu Yalçın vardı. Siyah saçları gür boyca uzun,yapılı bir çocuktu.Her gün kavga ederdik.Her gün dayak yerdim ondan ama pes etmez ertesi gün ben bu çocuğu döverim diye karşısına çıkar yine dayak yerdim.Onun yanından ayrılınca kendimi kültablasına basılmış sülük gibi hissederdim.Yanılmıyorsam  köyden ayrılana dek sık sık dayak yedim ondan.9-10 yaşındaki bir çocuğun bir çocuğu dövmesi ne kadarsa o şiddette bir dayak…Yalçın’a minnet borçluyum aslında.Ondan sonra kimseden ama kimseden dayak yemedim…Küçükken hep güçlü olmamı,ezilmememi ona borçluyumdur diye düşünürüm hep.Düşündükçe annemin komşularıyla benim yüzümden tutuştuğu kavgalar içimi yaralar.Ağaç tepelerinde başıma denk gelen taşlar,ceviz bahçesinden kaçarken ayağıma takılan çalılar takılır aklıma.Hayat benim için iki eli cebinde uydurulan bir masaldı sanki. .Ailem ancak ben 5.sınıfa geçince eğitimim için köyden gitme kararı almıştı.Neden 3. 4. sınıf değil de 5. sınıf bilmem bilemem.Bir de o gidiş günü alır götürür beni buralardan.Tüm köy halkının toplanıp bizi uğurlaması,annemin ağlayışları,çekilen fotoğraflar ve edilen helallikler.Özlüyorum o köyü ne var ki şimdi köyde değilim.Zaten Yalçın da köyde değildir..Zaten köy de şimdi köy değildir.